17 Ağustos 2009 Pazartesi

Çalışma Kültürü


Yıllardır özel sektörde, partilerde, sivil toplum kuruluşlarında edindiğim deneyimler çalışma ortamlarının sosyal yanının çok ihmal edildiği doğrultusunda. Toplumumuzdaki çalışma ortamlarındaki hastalıklara girmeden daha çok Akdenizli olmanın, Anadolu’nun yüzyıllardır kültürlere ev sahipliği yaparak oluşturduğu bilgelik ve üzerinde şimdi yaşayanların yaratıcılıklarını nasıl kamçılayabileceklerine dair kafa yormak istiyorum.

Çalışma kültürünü belirleyen insanlar arasındaki etkileşim ve ortamdaki her şeyle ilgili olduğu noktasından başlayabiliriz. Etkileşimin yalnızca dil üzerinden olmadığını, tüm duyularımızla ve enerjilerle olduğu noktasından başlarsak karşımıza inanılmaz zenginlikte bir biyosfer çıkmakta.

Çalışma kültüründen söz ederken kullanacağımız “şiddetsiz iletişim” (gönülden iletişim) den tutun “oluşturduğumuz alanlar” a kadar pek çok kavram kendi içinde bir derya. Hep beraber bunları derinlemesine irdeleyerek kendimizi de gerektiğinde dönüştürmemiz gerekmektedir. Eski paradigmalarla oluşan çalışma ortamları hem sürdürülebilir değil (“sosyal sürdürülebilirlik”) hem de dönüştürmeye çalıştığımız bu dünyayı ancak ve ancak sağlıklı çalışma kültürü oluşturduğumuz gruplarla gerçekleştirebiliriz!!!

Karşımızdaki insanı gerçekten dinlemek (“derin dinleme”), gerektiğinde “hayır” diyebilmek ne kadar sessiz olursak olalım “katılımcı” olmamız yaptığımız işin içeriğinden pek çok kez daha önemli hale gelmektedir. Oluşan proje gruplarının değerlendirmeleri arasında “sosyal sürdürülebilirlik” konusuna muhakkak öncelik verilmesi gerekmektedir.

Bir sağlıklı grup çalışması nasıl olur. Bunun üzerine kitap yazılabilir ama burada en azından göstergelere bakmak gerekir. Toplantılarda yer alanlar ne kadar katılımcı olabiliyorlar. Grubun çeşitliliği ve yaratıcılığı ne durumda. Her grupta olduğumu gibi oluşan sorunlar ya da basit fikir ayrılıkları nasıl çözümleniyor.

Örneğin bir projenin sosyal yanı finanssal yanından benim için daha önemli. Çünkü sosyal yanını çözümlemiş bir grup her zaman para konularını zaten kolaylıkla çözümler. Ancak zor uzun bir süredir parayla, güçle bir çok şeyin halledilebileceği zihniyeti o kadar yerleştirilmiş bir durumdaki sürekli insanlarımızı yitiriyoruz ve kayıplarımızın bedelini bile konuşma şansı pek çok durumda olmuyor.

Çok az insanla, inanılmaz güç projelerin altına elimizi sokarken, bize toplumun ve yeryüzünün sunduğu kaynakları kağıt üzerinde olmasa bile vicdanlarımızda çok iyi değerlendirmemiz ve özelikle insan faktörüne çok daha fazla özenmemiz gerekiyor. Yoksa bunca aşılması gereken zorluklarda ancak bir arpa boyu yol alma durumunda kalırız yada bir şeyler yapıyormuş gibi davranıp kendimizi ve çevremizdekileri aldatmış oluruz.

Zaten dünyanın şu anda bulunduğu durumdan şikayet ederken bir ölçüde bunda kendi rolümüzün de oluğunu yadsıyamayız. Yani onlar-bizler olmadığına göre bizler dünyayı daha yaşanabilir bir hale getirmek için konan hedeflere ulaşamayacağımız bilsek bile bu uğurda yolculuğumuzun her aşamasında süreçlere özenmemiz gerekmektedir. Bunu gururla yapabilmek bile başarının kendisidir diye düşünüyorum.

Şu anda oluşan grupların baştan bu çalışma kültürüne özen göstermeleri gerekiyor. Aynı bir bebek öncesi ve sonrasındaki ihtimam gibi. Bebek dünya gelmeden aylarca bebek dünyaya geldikten aylar sonrasında üstüne titrenmesinde oluğu gibi proje çevresinde oluşturulan alanlarda da bu özen bu ihtimam gösterilmeli.

Böyle oluşan ve yolcuklarına devam edenler yalnızca kendilerini güçlendirmekle kalmayıp çevrelerine de ışık saçtıklarını hep beraber gözlemleme şansımız oluyor.